KADERİ HACKLEMEK mi?


..zamanınotesi...Alıntı..
ÖZGÜR İRADE VARSA BEN KİMİM ?



Suyun içinde bir balık olsaydınız ve bir sıcak su akıntısına kapıldığınızı ve akıntının sizi okyanusun dibinde sürüklediğini hissetseydiniz, kendinizi akıntıya bırakır mıydınız, yoksa akıntının kaynağına doğru tersine mi yüzmeye çalışırdınız…

Bu yazımızda kader üzerine sorgulamalarımıza ve  yeni bakış açılarına doğru kulaç atarak bu soruyla başlıyoruz. Kuşkusuz bu soruya cevabımız en azındna bu yazı boyunca akıntının tersine, kaynağa doğru yüzmek olacak. Belki bu yolculukta kaynağa ulaşsak bile bir cevaba ulaşamayacağız, belki de başladığımız noktaya geri dönecek ve hiçbir şey anlamayacağız. Bu bağlamda yazılarımın hiçbiri ve bu yazı dahil büyük şeyler vaadetmiyor. Yolun sonuna değil, yolun zevkine varmaya çalışıyoruz sadece…
Kişisel olarak en büyük handikaplarımdan biridir bu esasen. Hayatı akışına mı bırakmalıyım yoksa istediğim şeyleri yaşamak, elde etmek için zorlamalı mıyım kaderi… Tabi kader diye bir şey varsa ya da istediğimiz şeyleri gerçekten BİZ istiyorsak…. Gerçekten çok muallak her şey gördüğünüz gibi. Bu sorgulamalar bizi o korkunç temel soruya götürür: “Özgür irade var mıdır!…”  Klişeden uzak durduğumu bilir blogu takip edenler. O nedenle bu klişe soruya girmeyip daha farklı bir bakış açısı sunacağım.
 Uzatmayayım soru şuydu:
İnsan kendi hayatını disipline etmeli mi, isteklerini gerçekleştirmek için hayatı zorlamalı mı yoksa kendini iyi ya da kötü akışa mı bırakmalı?
Kısacası insan kendi kaderini kendi mi yazmalı yoksa kendini kaderin ellerine mi bırakmalı?
Çok derin bir soru evet, çünkü hayatı nasıl yaşamamız gerektiğine dair en temel soru bu. Bir okurdan şöyle bir cevap geldi: “Biz zaten canımızın istediği şeyleri yapıyoruz ama bazı şeyleri canımız istese de yapamıyoruz. Karakterimiz el vermiyor. O halde özgür irade yoktur ve sınırlarımız zaten çizilmiştir… O zaman kendimizi kadere bırakıp canımız ne isterse onu yapabiliriz…” Bir başka okur şu minvalde bir cevap verdi özetle: “Bir şey istemeli ama sonucu ne olursa olsun sonucunu kabullenmeliyiz. Yani ne istediğimizi bilmeli, çabalamalı ama sonuca kendimizi bağlamamalıyız…” Birbirlerinden habersizce yakın zamanlarda kurulan bu iki cümle aslında aynı şeyi anlatıyordu. Bu soruyu başka kime sorduysam da benzer cevaplar aldım.
Burada ince bir çizgi olduğu bariz. Diyelim ki bir işe girmeyi çok istiyorsunuz. Bunun için sertifikalar alıyorsunuz, bu alanda kendinizi geliştiriyor ve çalışıyorsunuz. Kadercilik anlayışına göre kaderinizde o işe girmek yoksa ne yaparsanız yapın, o iş dalında dünyanın bir numaralı ismi bile olsanız o işe giremezsiniz. Kaderi tamamen hiçe sayan anlayışta o işe girmek tamamen sizin elinizdedir. Eğer giremediyseniz yeterince çabalamamışsınız, yeterince istememişsiniz demektir. Bahsettiğimiz anlayışta ise o işe girip girmemek sizin bu hayattan elde edeceğiniz deneyimler doğrultusunda bir plan dahilinde olabilir…. Evet işte ince çizgi budur, “olabilir” kelimesi…. Tıpkı atomun kuantum durumlu yapısı gibi…. Hem var, hem yok…. Olabilir de, olmayabilir de… Kuantum evreni olasılıklar evrenidir. Sizin işe girerek elde edeceğğiniz bir deneyim olabilir, bu böyleyse işe girmek istemeseniz bile o işe girebilirsiniz. Bazen istediğiniz şeyler için hiç çaba sarfetmemenize rağmen ayağınıza geldiği olur… Bazen de çok çaba sarfedip istemenize rağmen o şey gerçekleşmeyebilir. Bunun sebebi bu anlayışta olasılık evrenindeki sizin konumuzla ilgilidir. Kendinizi tamamen akışa bırakabilirsiniz ve acı tatlı deneyimler yaşayarak öğrenmeniz gereken şeyleri öğrenip bu dünyadan göçebilirsiniz. Öte yandan isteğe bağlı (opsiyonel) olarak yaşayacağınız deneyimleri seçme hakkınız var olabilir. Ben acı deneyimlemek istiyorum. Bunu acı biber yiyerek de deneyimleyebilirim, acı sos yiyerek de. Form farklı olsa da öz aynı olabilir.
Fakir insanlar da zengin insanlar da büyük acılar ve büyük mutluluklar yaşayabilir… Siz fakir bir ailede doğmuş olabilirsiniz fakat yoksulluğun verdiği maddi acıların yerine sonradan zenginleşerek zenginlik içinde yaşarken yaşanan maddi sıkıntıları stresleri acıları deneyimleyebilirsiniz. İlla acıyı deneyimlemek mi gerekiyor diye sorabilirsiniz, işte bu noktadan sonra bir sonraki levele atlandığını düşünüyorum şahsi olarak.
Bir anektod vardır çok severim: Bir adam bir bilgenin sırtına durduk yerde vurup kaçar. Bunu birkaç gün üst üste yapınca bilgenin öğrencisi bilgeye sorar, neden ona engel olmuyorsunuz, bir şey söylemiyorsunuz? Bilge cevap verir: Benim sorunum değil…
İşte hayattaki acılar ve mutluluklar da böyle olmalı… Yaşadığımız deneyimler çok da bizim sorunumuz değil… Ben dediğimiz geçici bir deneyimi yaşamaya gelmiş geçici bir program olabilir. Eğer öyleyse onun yaşadığı şeyler sadece programın yükümlülükleridir ve pek de önemli şeyler değildir. Peki asıl ben kimdir? İşte bu soru hayatın en büyük gizemlerinden biridir ve şahsi arayışım da bu yöndedir. Her neyse, adına salıverme dediğim bu bakış açısı geliştirilebilirse kendimizi şartlamış oladuğumuz bu haz peşinde koşma, mutlu olma çabası ve acıdan kaçma çabasından kendimizi özgür bırakabilirsek, dersleri, deneyimleri o derse girmeden geçebileceğimizi düşünüyorum. Çünkü artık akıntının tersine yüzmüş ve zaten dönüp dolaşıp varacağımız akıntının kaynağına kısa yoldan ulaşmış olacağız. Bu, şuna benziyor: Bir müddet sonra yakın bir zamanda başınıza çok kötü bir şey geleceğini biliyorsunuz, belki eşiniz anneniz babanız öğrenmemesi gereken bir şeyi öğrenecek ve hayatınız kökten değişecek. Durmadan bunun stresi ile yaşıyorsunuz. Peki ya öğrenseler bile bu umrunuzda olmayacak şekilde bakış açınızı değiştirebilseydiniz ve kafanızda kurguladığınız felaket senaryoları gerçekleşse bile bunun sizin için çok da önemli olamayacağını kendinize inandırabilseydiniz, o nihai sondan kendiniz soyutlayabilseydiniz, işten eve gelmek kadar doğal bir şey olsaydı o korkulan durum sizin için, ne olurdu? Denemeden bilemezsiniz… Belki söylediğim büyük bir şeydir, belki de çok anlamsızdır ama benzer sorgulamaları yaşayan okurlara farklı bir bakış açısı sunabilir ve bu fikir geliştirilebilir…
Yukarıdaki sorulara sizin de cevaplarınızı bekliyoruz… Kim bilir belki yeni cevaplar değil, bizi daha da ileri taşıyacak yeni sorular keşfederiz. Sadece cevaplarınızı değil sorularınızı da yazmaktan çekinmeyin.
Previous
Next Post »
8 Yorum
avatar

Çok güzel bir yazı olmuş. Emeğine sağlık demeden geçemeyeceğim. Yazıda, sorulara verdiğin cevaplara yakın şeyler yazacaktım ben de. Yani, zaman zaman ne kadar istesek ne kadar çabalasak, özgür olmak için mücadele etsek de belli başlı sınırların dışına çıkamıyoruz. O da kader oluyor galiba. Çok sevdiğim bir filmde "Hep üzücü şeylere kader deriz. Bugün çok güldük çok eğlendik kader işte!" diyeni gördün mü sen hiç?" Üzücü şeyler kader, neşeli şeyler kendi irademiz deyip kurtulayım bari :)))

Yanıtla
avatar

"...diye bir replik var" demeyi unutmuşum :) Çok sevdiğim bir filmde "Hep üzücü şeylere kader deriz. Bugün çok güldük çok eğlendik kader işte! diyeni gördün mü sen hiç?" diye bir replik var:))

Yanıtla
avatar

yazı bana ait değil.. zamanınötesi..wordpress.. sahibine ait.. çok iyi takipcisiyimdir.. inanılmaz beyin jimlastiği yatırır bana...bu arada istemek ,isteyebilmek arasında çok ince bir çizgi var olduğu sayılırsa insanoğlu yanılıyor bence... arada inanılmaz bir isteme arzusu var... :Dteşekkür ederimm güzel yorumun için cnm..

Yanıtla
avatar

o zaman rabbim güzel kaderler yazsın diyorum cnm:)

Yanıtla
avatar

Merhabalar :)
Sizi bir blog keşif etkinliği sayesinde keşfettim.Yazılarınızı takipteyim bundan sonra.Eğer ilginizi çekerse bana da beklerim.Sevgiler..
http://somurtkansirine.blogspot.com.tr/

Yanıtla
avatar

Merhabalar hoşgeldiniz...bende sizi takipte olcam:)

Yanıtla
avatar

hayata bir sefer teslim oldun mu ne yazık ki elinden kurtulamıyorsun..
o yüzden o seninle ne kadar zıtlaşırsa ne onun üzerine gideceksin diye düşünüyorum. çokta büyütülecek bir zımbırtı değil aslında bu, akışına bırakmak sanırım en naif çare..

Yanıtla
avatar

ben bu kaderi bir türlü çözemedim sanırım... kaderin üstünde bi güç bir iradenn oluğunu ianıyoum sadece..

Yanıtla

Umarım gününüz güzel geçer:)