Bu satırları hastane odasında yazmak hiç de eğlenceli değil:((((
Kalemle tanışmama bağlıydı bunların hepsi. Kalemle ve yazıyla tanıştıktan sonra her şey zincirleme bir trafik kazası gibi gelişecekti çünkü. Küçük bir çocuktum o zamanlar , şiirle deneme ,yazı arası şeyler karalıyordum, etrafımda bunu yapan pek fazla insan olmadığından ben de farklı bir şeyler olduğunu sanıyorlardı. Oysa yazdığım aldatılmış bir toplumun aldatılmış kelimelerinden başka birşey değildi. Evet zamanı gelmişti yola çıkmanın , anılar o kadar kesik kesik ve zorlayıcıydı ki başa çıkacak gücüm kalmamıştı. Ama özgürlük kelimelerin ucundaydı. (Ama gün gelecekti ki özgürlüğümün senin elinde olduğunu anlamam gecikmeyecekti).Yazmak , bir anlamda yaşamaktı benim için. Hayatta kalmak için gitmek gerekli , yitik kelimeler diyarını bulmak gerekli. İDİ....Özgürlüğüme kanat çırpmak ve de ama uzaklaşamamak en kötüsüydü....
Tek sorunum nedir biliyor musun Levo? Bir karışık kafa hali içindeyim hem anı yakalama telaşı hem de bir bütün olma heyecanı,hem de kaybetme korkusu. Birini yaparken hep diğeri eksik kalıyormuş gibi bir his daima peşimde. Konu netleşmeden kaleme dökülen hikaye gibiyim. Öylece akışına bırakılmış. Tek sorun anı yakalamakta! Ama Hangi anımı yakalamak istediğimden pek emin değilim.İyi” hislerin yerine geçen “kötü” hisler ile artık depresif moda geçmiş durumdayım ... bilirim ama uzak artık bana herşey. Aklımda ardımda bıraktığım tek olan şey VATAN.....Emin ol sizden daha güçlü hissetmiyorum kendimi , ama garip bir bakış yakalamıştım kendimde. Sen gerçek de ben rüya diyeyim...rüyadan uyanıp etrafa bakmak istemeyeşimi hoş gör....Şu an için beni sıradan biri gibi gör...Etten tırnaktan ,acıdan muzdarip biriyim şu sıralar........
Kalemle tanışmama bağlıydı bunların hepsi. Kalemle ve yazıyla tanıştıktan sonra her şey zincirleme bir trafik kazası gibi gelişecekti çünkü. Küçük bir çocuktum o zamanlar , şiirle deneme ,yazı arası şeyler karalıyordum, etrafımda bunu yapan pek fazla insan olmadığından ben de farklı bir şeyler olduğunu sanıyorlardı. Oysa yazdığım aldatılmış bir toplumun aldatılmış kelimelerinden başka birşey değildi. Evet zamanı gelmişti yola çıkmanın , anılar o kadar kesik kesik ve zorlayıcıydı ki başa çıkacak gücüm kalmamıştı. Ama özgürlük kelimelerin ucundaydı. (Ama gün gelecekti ki özgürlüğümün senin elinde olduğunu anlamam gecikmeyecekti).Yazmak , bir anlamda yaşamaktı benim için. Hayatta kalmak için gitmek gerekli , yitik kelimeler diyarını bulmak gerekli. İDİ....Özgürlüğüme kanat çırpmak ve de ama uzaklaşamamak en kötüsüydü....
Bana şu satırları yazmışsın.
"Bana yaz, her detayı, her şeyi yaz; burada, hasta yatağımda anbean sıkıntı yaşarken asla göremeyeceğim hayatını, yaşayamayacağım anları bana yaz, yaz ki ben de yaşamış kadar olayım, diyorsun." Bana en ağır gelen bu cümlelerin oldu biliyor musun levo?
''Seni ilk gördüğüm günü düşünürken hep bir çocuk gülümsemesi belirir zihnimde. Seni tanımak dünyada yaptığım en masum hareketti dercesine gülümsetiyor o çocuğu zihnim. Zaten ben sana ‘masum aşk,Mucizem’ diyordun ya hep, belki de aynı hesaptan. Ama senin gülümsemen; ana kucağı kadar sıcak, bir bebeğin uykusu kadar masum ve oyun oynayan çocukların neşesi kadar neşeli… Varlığın varlığımı yüceltirken, gitmene ben kızamadım ey sevgili… Çünkü ayrılık da bu oyuna dahil değil mi? Senin gidişin bile masumdu be sevgili; mahallede top oynarken topun sahibi olan çocuğu annesinin çağırması gibi adeta. Gitmeye isteksiz ama bir o kadar da gitmeye meyilli…Sana olan aşkımın gücünden hep korkardın bilirim. Bak o aşk beni şizofren yaptı be küçük güçlü korkusuz korkak sevgilim. Gideli kaç sene olmuş (hiç bana gelmedin ki)ama ben hala sana yazıyorum. Haberin olsa belki koşar gelirsin insanlara yardım etmek senin doğanda var ama gelme sevgilim mutluysan, mutlu olduğun yerde kal. Ben seni böyle uzaktan da severim…